1 Ağustos 2012 Çarşamba

Yanılmayı çok isterdim ama malesef yine haklı çıktım...

 Yanılmayı çok isterdim ama malesef yine haklı çıktım...


Merhaba sayın dostlar,

Ünlü İslam bilgini İbn-i Haldun, Mukaddime adlı bilinen eserinin bir bölümünde toplumların yaşadıkları ortamın coğrafi koşullarının, sık tükettikleri besinlerin, içtikleri sularının kimyasal yapılarının bu toplumların karakterlerine ve huylarına etki ettiğini genişçe izah etmektedir.

İşte bu bloğun açılış nedenlerinin en başında toplumumuzda tarihin bu dönemine kadar hiç görülmemiş davranış biçimlerinin, kadın erkek arasında genel ahlak kurallarına sığmayacak derece şiddetli davranışların, sapık ve çarpık ilişkilerin nedenlerini araştırırken ulaştığım sonuç yediklerimizle özellikle en güvendiğimiz besinlerle nasıl adım adım madddi ve manevi zehirlendiğimizi delillendirmek çabam yatmaktadır.

İbn-i Batuta adlı seyyahın seyyahatnamesinde göreceğiniz gibi Türk toplumunda kadına karşı gösterilen saygıyı ifade edecek söz bulamamakta ve "kadın ile kocasını pazardan gelirken görseniz , sanki kadın varlıklı bir hanım, kocası ise onun uşağı gibi hem arkasından gitmekte hemde erzakları taşımakta..." gibi kendi toplumunda görmediği daha birçok unsuru takdirle ifade eder...

Gelelim günümüze durum böylemi, kadın bir ayrı hulyada, koca bir ayrı hulyada çocuklar ise çok daha başka. peki neden.

Ne oldu o namusu ile övunen, misafırperveği ile övünen, ahlakı ve zekası ile övünen topluma nasıl kayboldu, ne oldu.

bu soruların cevabı gıda dosyaları açıldıkça ortaya çıkıyor.

Gıda baronları yerlisi ile yabancısı ile hemen tamamı gıdalarımızda hile ve tağşiş yapmakta işte iddiam budur.

Tarım bakanlığından güzel bir hizmet amma  başlıklı yazımda bu uygulamanın sürdürülemeyeceğini ifade etmiştim.

Bugün gelinen noktaya lütfen dikkat ediniz. hadi bu uygulamanızdan sessizce vazgeçirildiniz de. bu 55 büyük su markasının bizleri zehirlediği haberini nasıl bu milletin sinesine çektirirsiniz.

Açıklayacağız dedikleri markalara dikkatinizi çekerim, 55 BÜYÜK markanın sadece 14 ü temiz diye haber yapıldı sağlık bakanlığı ise 5 firma ismi verdi o firmaların da nekadar büyük olduğu düşünülür doğrusu...

Ortadaki kara mizahı anlayabiliyormusunuz dostlarım, birileri bizimle çok açık dalga geçmekte.

İlk ifadeler şöyle idi " bu fırmalar çok buyuk olduğu için isimlerini açıklayamıyoruz"


demekki buyuk olunca kimse birşey yapamıyor ne tuhaf...daha fazla söze gerek yok bence. bekleyip görelim bakalım daha ne komediler sahnelenecek önumuzde.


Dostlarım ne yapabiliriz peki, ben size gidin güvendiğiniz yerden alışveriş yapın diyemiyorum çünki güvenilecek biryer yok  herkese tavsiyem el yapımı el yordamı gıdalarınızı kendınız uretınız. hazır bisküvi yerine kurabiyeler yapıp yediriniz çocuklarınıza ev ve el yapımı kurabiyeler... meyveli adı altında zehırlı yogurtlar yedırmek yerıne kendınız tatlandırınız yoğurtlarınızı el yapımı ve ev yapımı hem böylece çocuklarınız da kendileri için sizin birşeyleri özenle hazırladığınızı görunce çocuklarınızın da size karşı bağları, duygularu daha bir kuvvetlenecektir.




10 Haziran 2012 Pazar

Fruktoz ve böbrek hastalıkları

Değerli dostlarım bu ara fruktoz, sakkarin, aspartam , glikoz şurubu ve diğer bilimum tatlandırıcılar hakkında araştırmalarımı surduruyorum...

Öncelikle bu maddelerin etkileri ve zararlarını sizlerle paylaşmak istiyorum... daha sonra sizler bu ürünlerin içeriğine baktığınızda gözlerinizle göreceksiniz en güvendiğimiz markaların ve üreticilerinin bizi nasıl adım adım yudum yudum zehirlediğini...

Lütfen bilinçli olalım ve çöevremizi de uyaralım...
****
Fruktoz ve böbrek hastalıkları
Özet
Fruktoz tüketimi; yüksek fruktozlu mısır şurubu ya da sukroz olacak şekilde günlük beslenmemizde özellikle son yıllarda artmıştır. Modern dünyada çocukluk ve gençlik döneminde mısır kaynaklı fruktozla yapılan yiyecek içecek tüketimi önemli bir yer almaktadır. Yüksek fruktozlu besinler özellikle fiziksel hareketsizlik ve tüketim fazlalığı ile birlikte, kronik hastalıkların (hipertansiyon, obesite, metabolik sendrom, böbrek hastalığı, taş) gelişiminde önemli bir rol oynayabilir. Bu yazıda fruktozdan zenginleştirilmiş işlenmiş gıdaların, böbrek hastalıkları ile ilişkisinden bahsedilmiştir...

(yazının devamını bu adresden okuyabilirsiniz: Fruktoz ve böbrek hastalıkları

İyi lokum seçmenin metodları


Değerli dostlarım bu blogu oluşturmakdtaki amacım hep kötüyü bulup anlatmak değildi elbet. zaman zaman elime geçen iyi ile kötüyü ayırabilmemiz için püf noktaları içeren bilgileri de sizlerle paylaşmak istiyorum....

Birkaç gün önce okuduğum "Hammadde ve Sorunlarıyla Türk Lokum Üretimi" adlı makalede yer alan iyi lokum nasıl olmalıdır konulu bölümü sizlerle paylaşmak isterim.

Severek yediğimiz ve tüm sevdiklerimizle paylaştığımız bu lezzeti nasıl seçeçegimiz hakkında bize bilgi vermektedir bu kısım... saygılarımla..

2. HAMMADDELERİN ÖZELLİKLERİ

Yukarıda da ifade edildiği gibi lokum üretiminde kullanılan hammaddeler arasında şeker, nişasta, su ve  asitliği düzenleyiciler ürün özellikleri ve raf ömrü üzerine etkisi olan bileşenlerdir [4].

Lokum üretiminde kristal şeker ve glikoz şurubu kullanılmaktadır. Bazı işletmelerde glikoz şurubunun kullanılmasının maliyeti düşürmekle birlikte, bazı kalite problemlerine neden olduğu bazı işletmeler tarafından ifade edilmektedir. Yapılan Ar-Ge çalışmaları sonucunda mısır şurubunun kullanılması halinde üretilen lokumların yutkunma esnasında boğazda yanma, dayanıklılık süresinde azalma ve bir kaç adet yenildikten sonra kişide yeme isteğinde azalmaya neden olduğu gözlenmiştir. Bu yüzden rafine şekerin kullanılması tavsiye edilmiştir [4].
Lokum kalitesini belirleyen bileşenlerin başında nişasta gelir. Tam jelatinize olmuş nişasta ürüne önemli kalite özellikleri olan doku, yüzey parlaklığı ve saydamlığı kazandırılır. Nişastanın jelatinizasyon özellikleri ortamda bulunan su, asit, şekerin çeşit ve miktarına, kullanılan nişasta çeşidine ve modifikasyonun yapılıp yapılmadığına bağlı olarak değişir. Lokum üretiminde amiloz içeriği yüksek nişasta ile asit modifiye nişasta tercih edilir.
Asitle modifiye edilmiş nişasta doğal nişasta gibi hemen katılaşarak işlem güçlüğü ortaya çıkarmaz. Daha fazla kuru madde içeren ortamda kullanılabilir. Bu durum özellikle kapalı sistem pişirmeler için önem taşır, ayrıca soğuduktan sonra daha sağlam ve berrak jeller verirler [5]. Üretilen lokumların şeklini koruması, diş ile kesilebilirliği, kesildiğinde görünüşünün saydam olması gibi özellikler kullanılan nişastanın miktar ve özelliklerinden etkilenir.
Asit modifikasyonu nişastanın pik viskozitesini azaltır. Bunun neticesi olarak aşırı sertlik oluşmaksızın daha fazla nişasta kullanımı mümkün olur [6]. Ayrıca ürünlerin parlak olmasını sağlar. Elde edilen ürünün kolayca şekillendirilebilmesi ve kısmi hidroliz sonucu soğuma sonrasında glikoz zincirleri arasındaki etkileşimin artması dolayısıyla üründe arzu edilen ve sert olmayan jel yapısı oluşur. Bu yüzden lokum üretiminde asit modifiye nişastanın kullanılması yaygındır. İstenen tekstürel özelliklerin sağlanması için hidroliz derecesinin kontrol edilmesi gerekir.

Kullanılan suyun sertliği ve miktarı üretilecek lokum kalitesini etkiler. Kireçsiz su lokumda kaliteyi iyileştirirken, buna karşılık kireçli suların ürün yapısını bozduğu ifade edilir. Ayrıca formüle giren suyun miktarının lokumun kalitesini etkilediği; çok suyla pişen lokumların daha parlak yapıda olduğu, aksi durumda lokumun matlaştığı bununla beraber raf ömrünü azalttığı bilinmektedir. Çünkü su seviyesi ile suyun düzeyi nişastanın jelatinizasyonu ile yakından ilgilidir [4].

makalenin tamamını bu adreste okuyabilirsiniz: http://www.teknolojikarastirmalar.com/pdf/tr/02_030108_3_dogan_tr.pdf

Saygı ve Selamlarımla... 

7 Haziran 2012 Perşembe

Tarım Bakanlığından Gerçek Bir Hizmet Amma...

Evet dostlarım, kısa bir zaman önce bizzat kendi insiyatifimle başlatma lüzumu gördüğüm ifşa hareketini Tarım bakanlığı daha bilimsel gerçekleştirmekte ve http://www.tarim.gov.tr  sitesinde yayınlamaya başladı. Hükümetin birçok icraatının ardından mutlaka bir hinlik görsem de bu uyğulamanın kesinlikle olması gerektiği yönünde bizzat takdir etttiğim bir uygulama .. Vatandaşın, her kuruşunu alın teri ve emeği ile kazandığı parasını daha fazla çalmak, çoluğumuza çocuğumuza yedirdiğimiz kendimiz ve ailemizin her gün yediği bu gıdalardan daha fazla kar için hem sağlığımızı hem paramızı çalan bu (Beyefendiler) bir şekilde açıklanmalı, namuslu namussuz ayrılmalı...

İnsan izinin, it izine karşıtığı bir sektörde hepimizin sağlığı için endirek öneme sahip bu konuda yapılan uygulamayı taktir ediyorum ammaaa....

İşte tahlil sonuçları birkaz daha gösterdi ki bu namussuzluğu sadece merdiven altı dediğimiz üç kağıtçılar değil , bir gazetede ifade edildiği gibi "ülkemizde pek çok ilke imza atmış, çok önemli ihracatlar yapan asırlık markalar da bu listede var" buyrun bakalım...

Ben de idda ediyorum ve yeri geldikçe sayfamda bizzat açıklayacağım.. daha bir çok "güvenilir marka " (!) sırası geldikçe ifşa olacak.

Beyefendilerden biri onuru gururu olduğunu dile getirmiş, çocugu ile okulda dalga geçiliyormuş...

Beyefendi, sizin ürettiğini bu gıdaları biz çocuklarımıza yediriyoruz.. bunun hesabını hangimiz size sormalıyız peki...

Şimdi meselenin ammasına gelelim... şimdi görülüyor ki memleketin önde gelen şirketleri böbürlene böbürlene reklam verirken tağşiş ürünleri marketlerde bizi zehirlemek için raflarda duruyor...

Bana öyle geliyor ki pek yakında bakanlığın bu ifşa uygulaması için hükümete ciddi baskılar yapılacaktır ve hatta yıllardır denetim güçlüğünden fırsat bulup tağşişli maddeleri üreten bu firmaları gördükçe gıda sektörümüzün tel tel döküldüğüne şahit olan hükümet üreticiler zarar görür (!) gerekçesi ile sessiz sedasız bu uygulamadan vazgeçecektir...

Ardından yalanlama , inkar gelecek ve yine hükümet taraf olmakla suçlanacak siyasi baskılar arttırılacaktır

Vatandaşta zaten "ne yapalım..yemeyelim mi ..". vurdum duymazlığı da oldukça iş kedi pisliği gb kumun altına gömüleceği kanaatini taşımaktayım....

Umarm yanılırım...

Saygılarımla







19 Mayıs 2012 Cumartesi

Bir Tuz Hikayesi....


Geçen gün yemek yerken daha önceden aklıma gelen bir yazı üzerine masanın üzerinde duran tuz poşetini elime aldım ve incelemeye başladım. Aklıma gelen makalenin konusu kısaca evimizde hemen her yemeğimize kattığımız tuzların imalatı sırasında rafine edilirken daha sonradan topaklanmaması için içerisine potasyum siyanur denilen maddenin katıldığı ve bu maddenin de bildiğimiz zehir olan siyanurun bir türevi olduğundan bahsetmekteydi. hatta bu tuzun kullanımı Türk gıda kodeksinde uygun olarak yer alsa da bırkaç yıl içinde veya en geç on yıl içinde bu tuzu surekli tüketen insanların aşırı zehırlenme nedeni ile öleceği belirtilmekteydi.

Buraya bir mim koyarak konuya devam etmek istiyorum.

Düşünsenize her gun hemen her yemegimize mutlaka pişerken tuz atarız. hhatta bağzılarımız sofrada yerken de Rafine (!), İyotlu (!), Sağlıklı(!) tuzu yemeğine katmakta. bunlardan biri de benim eşim. çoğu zaman daha tadına bakmadan tuz atar yemeğine. Hal böyle iken ülkemizde tuz kullanımının azaltılmasına yönelik kampanyalar başlamak üzere, bu kampanyaların en buyuk nedeni tuzun sağlığımız üzerinde olumsuz etkileri olmasından dolayı tuz kullanımını kişi başına azaltmayı amaçlamaktadırlar... evet güzel bir uygulama, ancak bu günlerde Sayın Ahmet Maranki bir açıklama yaptı . TUZU KESERSENİZ CİNSELLİKTEN KESİLİRSİNİZ mealide bir yazı idi.

bu kampanyalar öncesinde size tuzun insan iin gerekliliği ve Sayın Ahmet Maranki nin açıklamalarını bulup okumnızı isterim.

Evet gelelim mim koyduğumuz yere...

Hepimiz tuzluğun içerisinde topaklanan tuza tuzluktan akmayınca sınır oluruz. ve bu topaklanmayı önlemenin bir yolunu bulmaları güzel tabiki . Ancak "Beyzadelerin" bulduğu yol a dikkatinizi çekerim tuzun içerisine POTASYUM SİYANUR koymak yani her damla rafine, sağlıklı, iyotlu, masum tuzumuzla damla damla zehirlenmek, bu zehirin dozu az olduğu için hissedilememekte ancak sık kullanımında şiddetli ve uzun süre geçmeyen yorgunluk, baş ağrısı v.s ve en sonunda on veya yirmi yıl içinde ölüm.

bir düşünsenize yaşınız 20 ve bu tuzları almaya başladınız yaş 40 ve bir nedenle amma kanser olmuşsunuz amma kalp krizi hiç bir zaman gerçek suçlu bulunamadan ölüyorsunuz.

ya çocuklarımız veya bu konudan bahsettiğim bir arkadaşımın dediği gibi hadi biz kullanmayalım ya hazır gıda tukettiğimiz yemekhaneler , lokantalar, restorant lar bunlardan nasıl sakınacağız...

Evet dostlarım bunlardan hiç bir şekilde sakınamayacağız.

Kendi tuz silolarındaki biriktirdikleri tuzlar topaklanmasın artı maliyet çıkarmasın diye içine siyanur katan tuz imalatçıları da bundan memnun. farkında olmasalar da iyi niyetlerinden şuphe etmediğim yiyecek sektörü de tuzlarının topaklanmmamasından memnun.. Hiç kimse farkında olmasa da bedeli hayatımız..


Bu yazıma ilham veren masamın üzerindeki tuzun içeriğine baktığımda hemen dikkatimi birşey çekti.. E536
Ben bu madde için kısaca bilgiyi buraya aktarıp bu içerige sahip evimde bulunan tuzun adını ve partı numarasını açıklayıp konuyu kapatıyorum ve sizlerin bu maddelere duyarlı olmanızı tavsiye ediyorum.

Önemli not : Bu blogdaki paylaşımlarım ile kimseyi veya hiçbir markayı karalamak gibi bir niyetim yok. bu ürünler bizzat satın alarak kullandığım ve bu esnada dikkatimi çeken ürünler olup numune bazında ürünlerin ambalajını da elimde tutmaktayım

E-kodu nedir?
Her gıda katkı maddesine Avrupa Birliği tarafından verilen özel tanıma kodu. EC kodu olarak da bilinmektedir. 


Gıda katkı maddelerinden istenilen özellikler nelerdir?
Gıdaya katılacak katkı maddesi insan sağlığı açısından güvenli olmalı, ancak izin verilen gıdalara ve izin verildiği miktarda katılmalıdır. Katkı maddesi gıdanın bir bileşeninin etkisini azaltmamalı, bir bileşen ile reaksiyona girip yeni ürünler meydana getirmemeli, bir ürünü olduğundan daha taze ve daha ustun göstermemelidir.

 
E536 Potassium ferrocyanide kömür gazi üretimi alt ürünü. düşük zehirli

 

Kullanılan ürün BİLLUR TUZ / net 750 gr poşet / parti no 12 03 12 53 

birde hep kötülemiş olmayayım işte size 80lerden bir reklam

http://tekrar.net/80-039lerden-billur-tuz-reklami-366255521.html